Vitrinlerimizde bulunan ürünler günlük olarak taze verilmektedir.
Ürünler çeşitli uygulamalar sonrası pişirilerek hazırlanmaktadır.
Kendine has ürünleriyle simit sektörüne farklı bir bakış açısı getirmeyi amaçlar. Geleneksel ve yeni lezzetleri modern üretim ve dağıtım sistemleriyle harmanlayarak tüm insanlara ulaştırmayı hedeflemektedir. Şirketimiz temel dinamiklerimiz olan süreklilik ve yeniliklere açık olmak ilkelerine sıkıca bağlı kalarak sektörde kalıcı olmayı görev edinmiştir. Bu uzun yolda değerli müşterilerimize en kaliteli hizmeti vermeyi en büyük sorumluluğumuz olarak görmekteyiz. Bu sorumlulukların bilincinde olarak her yeni gün daha ileriye daha iyiye ulaşabilmek için mücadele etmekteyiz.
Simit Pişirip Satan Fırın, Simitçi Fırını Gibi Kelimeler Soruya Cevap Verir Niteliktedir.
Maya, bir su bardağı ılık suda eritilir. Kabarması için 2-3 saat kadar bekletilir. 1 su bardağı ılık su ile 2 kaşık pekmez karıştırılır. Un, hamur yoğurma kabına alınır. Ortası havuz gibi açıp eritilmiş maya ve tuz ilave edilir. Pekmezli su azar azar eklenerek kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yoğurulur. Hamurdan parçalar koparılıp elde yuvarlanarak simit şekli verilir. Derin bir kapta kalan 1 bardak su 1 kaşık pekmezle karıştırılır. Susam, geniş bir tabağa yayılır. Hazırlanan hamurlar pekmezli suya batırılıp çıkarılır (bazı yörelerde bu su kaynatılır, kaynar suya atılan hamur dibe çöker, yüzeye çıktığında alınır), pekmezinin fazlası akıtılır, ve fazla kurumadan susama bulanır. Fırın tepsisi hafifçe yağlanıp, simitler aralıklı olarak tepsiye dizilir. Önceden ısıtılmış 200 dereceye ayarlı fırında yaklaşık 30 dakika pişirilir. Sıcak olarak servis yapılır.[11][12]
Simitin tarihi tahmini 600 yıl öncesine dayanmaktadır. Eğer simitin dünyanın başka neresinde olduğunu merak ediyorsanız, başka bir ülkede olmadığını görürsünüz. Simitin Osmanlıdaki serüveni 14.yüzyıla kadar dayanmaktadır. Bu yüzyıllarda sultan sofralarında, saray mutfağında da yerini almayı başarmıştır. Aslında simit bir bakıma saraylı idi. Hekim Bereket Türkçe el yazması tıp kitabı olan Tufet-i Mubariz adlı eserinin son kısmında Tabiat Name bölümünde yemek çeşitlerinden ve hamur işlerinden bahsederken simitten de bahsetmektedir. Yeniçerilerin bir kolu olan “Sekban Sınıfı”na ait fırınlarda çalışmak üzere işe başlayanlara simitçi denmekte, saray fırınında “Simitçi Ustası” adı ile çalıştırılan ustalar bulunmakta idi. Görüldüğü üzere yeniçeriler simidi bolca tüketmişlerdir. Evliya Çelebinin seyahatnamesinden İstanbul’da simitçilerin 70 fırında, toplam 300 nefer olarak çalıştığını, bunlardan kimisinin de bağlı olduğu fırınların çırakları olarak fırın hesabına çalıştıklarını öğreniyoruz. Ancak, simitçilerin “Simitçiler, Ekmekçi ve Börekçiler” adıyla dernek kurmaları, 10 Haziran 1910 tarihinde gerçekleşiyor. XIV. Yüzyılda Osmanlıda simit çeşitli vesilelerle karşımıza çıkıyor. Örneğin Avrupalı ressamlar eserlerinde simit ve simitçilere sıkça yer vermişlerdir. Bunlardan en ünlüsü İtalyan ressam Giovanni Birindesi’dir. Abdül Mecit devri İstanbul’unu anlatan gravürlerinin pek çoğunda simitçiler bulunmaktadır. Diğer bir ressam ise yağlıboya “Simit Satıcısı” tablosunu da resmeden Warwick Goble’dır. Simit’in hayatımızdaki yeri sadece II. Dünya Savaşı yıllarında bir süreliğine boş kalmıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında unun az olması nedeni ile bir süre simit yapımı yasaklanmıştır. Çok fazla uzun sürmeyen bu yasaktan sonra un üretiminin normal düzeye çıkması ile yapımı tekrar serbest bırakılmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası satışında farklı yöntemler denenmiş, poşet içerisinde ve farklı şekillerde satılmaya çalışılsa da lezzetinin bozulduğunun görülmesi üzerine tezgâhta simit satışına tekrar dönülmüştür. Türkiye dışında hiçbir ülkede üretilmeyen simit, susam, un, maya ve pekmezden oluşur.
Aklınıza takılan herhangi bir soru varsa bize sorabilirsiniz.